Teknede

Güneşli bir yaz günü, küçük bir teknede iki kişi; biri kırklı yaşlarda, dinamik, diğeri yetmişlerinde, saçlar bembeyaz. Yaşlı olan atlıyor denize, yüzüyor bir güzel, teknenin arkasına doğru ilerlerken ötede bir karaltı seçiyor, köpekbalığı olduğunu anlıyor onun ve bir an düşünüyor yüzmeye devam mı etsem yoksa geri mi dönsem diye. Genç olan teknenin başında ayakta durmuş ufku süzmekte, bronz teni ve dinç duruşuyla kendinden emin, çevresinde olan bitenin farkında değil –henüz-. Yaşlı olan yüzmeyi istiyor istemesine de, göz göre göre yem olmaya da niyeti yok tabii, burnunun dibine kadar geldi mi yani bu tehlike dercesine garip bir afallama içerisinde, bununla birlikte geri dönesi de yok hani; dönerse genç adamın gözünden düşecek sanki, iddiayı kaybedecek filan; öyle de bir gurur halinde gibi, suyun içinde…
Şu kısacık öykü hayatlarımızın özeti belki de bir bakıma. O küçük tekne hayatımız bizim, o iki kişi de biziz, her ikisi de bizim benliğimiz, ama bilinçli ama bilinçdışı bizi biz yapan yanlarımız. Biri daha genç, diğeri yaşlı. Biri becerikli, ileri görüşlü, sağlıklı, adeta dışarıya gösterdiğimiz vitrinimiz, gün ışığı altında parlayan güçlü yanlarımızı temsil ediyor. Diğeri karanlık sularda yüzen, titrek, kararsız, duyguların etkisi altında. Biri uzaklara dalmış, burnunun dibindeki tehlikeden habersiz! Diğeri ise görüyor da yine sağduyulu davranmaktan aciz! İşte bu da kimselere göstermediğimiz, hatta kendimizin bile görüp kabullenmek istemediği, pratik ve rasyonel davranamayan taraflarımızı simgeliyor. Biri gündüz biri gece gibi tamamlıyor kendimiz denen karmaşık bütünü.
Bir başka bakış açısı şöyle olabilir: Belki her iki kişi de yaşarken kendimizi sabote eden yanlarımıza karşılık gelmekte. Daha verimli ve başarılı bir hayat sürebilecekken, farkında olmadan kendimizi sabote ederiz. Hayattaki riskleri ve tehditleri zamanında görerek ona göre davranabilmek önemli bir becerimiz. Yoğun stres ve benzeri duygular içerisindeyken bu becerimizi yeterince kullanamayız. Bilinçli zihnimizle belli bir hedef için çabalıyorken bilinçdışı zihin tam tersine sözkonusu hedefe ulaşmayı önlemek üzere çalışıyor olabilir. Özellikle uzun zamandır emek verdiğiniz halde sonuçlanmayan konularla uğraşıyorsanız kendinizi sabote ediyor olma olasılığınız yüksektir. Öyküde teknedeki genç insanın duygularla ve kendiyle pek iletişimi olmaması ve kendiyle yüzleşmekten kaçınması, yaşlı olanınsa sorunlar karşısında pratik olamaması, duygusal zekanın atıl kalakalması bireyin kendini sabote ettiğinin göstergeleridir.

Benden bu kadar, peki siz bu öyküyle ilgili neler düşünüyorsunuz, size neler çağrıştırıyor ya da sizce devamı nasıl olur? Sizin yaşamöykünüzle örtüşen yanları var mı acaba? Kurgulama sırası sizde.

Bu gönderiyi paylaş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir